HUBYAR OCAĞI GÖRGÜ VE HIDIR ELLEZ ORUCU


HUBYAR SULTAN TALİPLERİNDE GÖRGÜ VE HIDIR ELLEZ ORUCU

İnsanları Hak ve hakikatle buluşturmayı, nefisleri eğitmeyi, kalpleri temizlemeyi, ruhları yüceltmeyi meslek ve meşreb edinen Alevilik, Ehl-i Beyt’in Hızır Çeşmesi’nden beslenen tasavvufi ve irfani bir yoldur. Kalpleri sevginin ve hoşgörünün tarafında olmuş, kin ve nefrete, öfke ve düşmanlığa her daim savaş açmışlardır. Yer yüzünde ki tüm canlıları sevip, Hünkar Hacı Bektaş-i Veli’nin felsefesi gereği ‘’yetmiş iki millete bir nazarda’’ bakarak eşitliği sağlamaya çalışmışlardır. Hakk’ın yer yüzünde ki terazisinin adalet olduğuna inanarak ‘’razı olmuş ve razı olunmuş’’ bir şekilde Hakk’a yürümek için senede bir defa Hak-Muhammet-Ali meydanında teraziye alınmadan teraziye alınmışlardır. Bu düzeni sağlamak ve kimsenin hakkını kimsede koymamak için, yılda bir kez görgüden geçerek ve görgü cemi yaparak bu inancı bugünlere kadar getirmişlerdir. Yılda bir kez yapılan görgünün asıl amacı ise; toplumda ki dirliği, birliği, düzeni sağlamak, ruhsal açıdan yıllık gönül abdestini aldırmak, talibin ikrarını tazelemek, kısacası eline, diline, beline sahip olup olmadığının sorgusunu yapmaktır.

Pir Sultan Abdal bir nefesinde;

‘’Ocak oğlu ocağından gelince,
Günahlının günahını sorunca,
Evliya buyruğunu doğru sürünce,
Kalktı birkaç kişi görünmez oldu’’*

diyerek görgünün adalet sisteminden, eşitliğinden, yolun doğruluğundan ve görgünün hak oluşundan bahsetmiştir.
Yine bir nefesinde;

‘’Ona lokma sunarlar narkı var,
Talipten talibe yolun farkı var,
Yol içinde türlü türlü görgü var,
Herkes görgüsünü görsün otursun’’**

diyerek her ocağın kendine has bir görgü sisteminin olduğundan ama ne olursa olsun hak olan görgünün mutlaka yapılması gerektiğinden bahsetmiştir.

Görgüyle ilgili olan Alevi hukukun tüm yaptırımları ise cemlerde işletilir. Cemde bulunan canlar her şeyden arındırılıp, temiz saf ve günahsız olarak bu meydana girerler. Yani ölmeden önce ölürler. Görülmeyen veya düşkün olanlar cemlere giremezler. Bir suçlunun tekrar yola girmesi için düşkünlük cezasının ortadan kalkması gereklidir. Herkes yılda bir kez görgüden geçmek zorundadır. Görgüsü yapılan kimse bütün suçlarından, bütün kötülüklerden arınmış kimsedir. Cemlerde temiz, dürüst, hilesiz toplum yaratmaya yönelik kurallar geliştirilir. Böyle bir düzeni hiçe sayanlar düşkün sayılırlar. Bu yüzden bir kişinin düşkün olmaması için bazı kusurları işlememesi gerekir. Örneğin; Bir kişi herhangi birinin malına ve ırzına tamah ederse, kin-kibir-bühtan-zemgov-gıybet-yalan ederse, Ehl-i Beyt'e ikrar vermemiş birine kuşak çözerse, harama el uzatırsa, bir kişiyi haksız yere öldürürse, eşini boşarsa, başkasının malına zarar verip hakkına girerse, faiz yolu ile başkasının malını alırsa, yol kardeşinin eşine şehvet duyarsa ve farklı gözle bakarsa, Peygamber'e, Ehl-i Beyt'ine ve Kur'an-ı Kerim'e dil uzatırsa vb. günahları işlerse yol ve erkanın kurallarına göre düşkün sayılırlar. Cezaları dolduğunda ise dar meydanına gelip, pişmanlıklarını dile getirerek bu hatayı bir daha yapmayacağına ve yola aykırı davranmayacağına dair tekrar ikrar verirler. Düşkünlük sürelerinin ve tam olarak başka ne gibi durumların da düşkünlük sebebi sayılacağını öğrenmek isteyenler "İmam Cafer-i Sadık Buyruğu" adlı kitaptan detaylı bilgi edinebilirler.

Genellikle kış aylarına denk gelen bu görgüler Hızır orucuna yani Şubat ayının ikinci haftasına kadar devam eder. Görgülerden sonra Şubat’ın ikinci haftası tutulan bu oruç, Hubyar ocağında diğer ocaklardan biraz farklı tutulur. Diğer ocaklarda Hızır orucu olarak üç gün tutulurken, Hubyar ocağında yedi gün olarak tutulur. Diğer ocaklarda tevhit çekilmezken Hubyar ocağına bağlı taliplerde yedi gün boyunca tevhit halkası kurularak tüm canlar çoşku içerisinde dedelere eşlik ederek tevhit çekerler. Sonrasında babalı bacılı olarak Hubyar semahı dönerler. Görülmeyen kişiler veya düşkün olanlar kesinlikle bu cemlere giremezler.

Hubyar taliplerinin inanışına göre bu oruç, Hubyar Sultan’ın fırına girmesiyle beraber, Gönül Ana’nın yedi gün boyunca bir top madımakla oruç tutmasına dayandırılır. Olay şu şekilde gerçekleşmiştir: III. Murat İstanbul’da tahta oturduğu zaman Hubyar Sultan’a haber göndererek yanına çağırtır. Hubyar Sultan bir süre sonra Padişahın yanına gelir. Padişah, Hubyar Sultan’ın gerçek bir er olduğunu öğrenmek için onu bazı denemelere tutar. Bazı sınamalardan sonra sarayın eşiğinin altına Kuran-ı Kerim koydurulur ve bakalım fark edecek mi diye sınanır. Tabi Cenab-ı Hüda kulunu mağdur eder mi? Saraya girerken Padişah buyur derviş diyerek yol gösterir, Hubyar Sultan ise ‘’Başımız Kuran’a bağlı kitabı yerden kaldırın’’ diye uyarır. Bunu da selametle atlatan Hubyar Sultan bütün denemelerden erliği ile üst gelmiştir. Son olarak Padişah, onun gerçek bir er olduğuna inanmak için onun fırına girmesini ister ve bunu da başarı ile geçersen ‘’Yolunda hak, sen de haksın’’ diyerek fırını hazırlatır. Herkes Hubyar Sultan’ın fırına girip sağ çıkıp çıkmayacağını gözlemeye gelir. Fırın alev alev yanarken Padişah bir fırına, bir Hubyar Sultan’a bakar ‘’buyur’’ der. Hubyar Sultan sığınır Rabbine, ‘’Yarabbi beni yalnız bırakma, Hazreti Hızır’ı yanımdan ayırma, sen yardım et. Yetiş ya Hızır’’ diyerek fırına yönelir ve orada bulunan vezirin çocuğunu da yanına alır sonra kapak kapatılır. Hüda, Hz.İbrahim’i Nemrut’un ateşinden nasıl koruduysa Hubyar Sultan’ı da korumuştur. Ertesi gün millet fırının önüne toplanır ve fırının kapağı açılınca ne görsünler! Hubyar Sultan’ın sakalları buz tutmuş, vezirin çocuğunun elinde ise mis kokulu bir demet çiçekle dışarı çıkarlar. Sevinçle ve merakla vezirin çocuğuna sarılıp neler olup bittiğini sorarlar. Çocuk hiç ateş görmediğini, Hubyar Sultan’la karlı dağlarda gezdiğini, çiçekleri de o dağdan topladığını söyler. Sözün bittiği yerdir. Padişah; ‘’buyur derviş taht senindir’’ diyerek saraya davet eder. Hubyar Sultan; ‘’bize dünya malı gerekmez, Tekeli yaylasını yurt verin yeter’’ der. Bunun ardından Padişah bir ferman yazdırarak ‘’Pirim bize hayır dualarınızı eksik etmeyin, memleketimize hayırlı insanlar yetiştirin’’ diyerek uğurlar. Hubyar Sultan yurduna geldiği zaman Gönül Ana sevgi ve şevkatle karşılar Hubyar Sultan’ı. Daha sonra Hubyar Sultan başından geçen olayları anlatır ve Cenab-ı Hüda’nın yardımı ile selamete erdiğini söyler. Hemen ardından Gönül Ana’ya hal hatır sorar, Gönül Ana ise; ‘’sen ayrıldıktan sonra senin selametin için bir top madımakla yedi gün oruç tuttum’’ der. Bunun üzerine Hubyar Sultan; ‘’üç günü Hızır için, dört günüde bizim için sevenlerimiz ve muhiplerimiz tarafından tutulsun’’ diyerek şu önemli sözü söyleyerek: ‘’Yedi günlük bu orucu tutana yetmiş yıllık yolda olsam, çağırsa yetişirim’’ diyerek talibine manevi bir sorumluluk yüklemiştir.*** İşte o günden bugüne talipleri tarafından saygı ile aksatılmadan coşkuyla cemler yapılarak, tevhitler çekilerek, Şubat ayının ikinci Perşembe akşamı başlayıp, öbür Perşembe akşamına kadar oruç tutulur. Bu durum başka ocaklarda sadece Hızır orucu olarak Şubat ayının ikinci haftası olan Salı-ÇarşambaPerşembe olmak üzere üç gün tutulmaktadır. Hubyar ocağında ise yedi gün tutulmaktadır. Bunun asıl nedeni ise yukarda bahsettiğimiz Hubyar Sultan’ın, Hazreti Hızır ile fırına girmesi ve Gönül Ana’nın yedi gün boyunca bir top madımakla oruç tutmasıdır.

Unutulmamalıdır ki, oruç desinler diye veya mide boş kalsın diye tutulmaz. Oruçtan kasıt mideyi aç bırakmak değil, vücudun her azasını şer işlerden alıkoymaktır. Bu konu ile ilgili Hz.Ali; ’’Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan kendisine kuru bir açlıktan başka birşey kalmaz’’ diye buyurmuştur. Hubyar Sultan ocağından olan rahmetli Fazlı dedemizin bir sohbetinde; "Nice kullar vardır 365 gün yemez içmezler onlar midelerine oruçturlar. Nice kullarda vardır ki, 365 gün yer içerler ama nefsine, eline, diline, beline oruçturlar. En hayırlısı ise işte bu edep orucudur" diyerek orucun asıl amacının sadece bir şeyler yemeyerek değil, yemek yiyerek de ahlaki olarak nefis orucu, edep orucu, tutulabileceğinin önemini vurgulamış ve insanın her daim edep orucu tutmasının önemini bizlere bu sözü ile aşılamıştır. Selam olsun; eline, diline, beline oruç olanlara. Selam olsun; edep orucunu tutanlara. Selam olsun; açlıktan öteye gidip vücudunun her azası ile oruç tutanlara. Selam olsun; oruçluyken fakirin, yetimin, yoksulun halini anlayanlara. Yüce Allah Hızır aşkına tutulan oruçları kabul etsin, Hak-Muhammed-Ali dergahına kayıt eylesin, Ali baş Hızır yoldaşımız olsun, istekler kadim olsun, muratlar yerini alsın, Muhammed-Ali bizleri şefaatinden didarından ayırmasın, Hak saklasın Hızır beklesin, Allah eyvallah, aşk ile…


Bugün akşam Cuma,                            
Evliyalar gelir ceme.                              
Hızır dedemi görmeye.                     
Sefa geldin Hıdır Ellez.                        

Yedi gündür bunun orucu,
Tutana yoktur sorgucu,
İnkarcıya çalın kılıcı,
Sefa Geldin Hıdır Ellez,

Hıdır Ellez kaça kaça,                         
Abu hayat içe içe,                                 
Pohudunu saça saça,                           
Sefa geldin Hıdır Ellez.                         

Abdal Dedem bildirelim,
Hızır gelmiş konduralım,
Ahvalimizi bildirelim,
Sefa geldin Hıdır Ellez.

Kaynakça:
* İsmail Özmen, Alevi-Bektaşi Şiir Antolojisi, c. 2, s. 223
** İsmail Özmen, Alevi-Bektaşi Şiir Antolojisi, c. 2, s. 275
*** Dokuzlardan Doğan Güneş, Mustafa Özdemir-Fazlı Özdemir, s. 99-100
**** Dokuzlardan Doğan Güneş, Mustafa Özdemir-Fazlı Özdemir, s. 151-152

Not: Yazınının Hazırlanmasında ve Derlenerek Son Halini Almasında Büyük Özveri İle Çalışan Değerli Kardeşimiz ,

Gökhan ÇAY ' a  

Teşekkür Ederiz.